1960’lar... Reklamcılığın altın çağı. Merkezinde New York’un dahi ve rekabetçi çocukları. Başroldeyse değişen zamana ayak uydurmaya çalışan reklam gurusu Don Draper. En İyi Drama ve Erkek Oyuncu dallarında Altın Küre kazanan Mad Men, gerçeklerle yalanlar arasındaki ince çizgiyi bulandırmaya ve 60’ların dekorunda insan doğasını irdelemeye devam ediyor. The Sopranos’un Emmy ödüllü yapımcı ve yazarı Matthew Weiner’dan gerçeğin nasıl satılabileceğine dair kışkırtıcı bir dram olan Mad Men, üç sene üst üste En İyi Dizi Emmy ve Altın Küre ödülünü kazanarak başarısını ispatladı.
Yorum yazmak için giriş yapmanız gerekiyor. Üyelik tamamen ücretsiz.
Üye ol. Üyeliğin ile giriş yap.Yorumlar spoiler içerebilir, yine de görüntülemek ister misiniz ?
İzlerken rahatsız edici değil. Kamera kullanımından dolayı sanırım. Ama bir şeyler olsun diye bekliyordum. Beklenti karşılamadı. Tekrar izlenmez. Değersiz,.
Cevap yazmak için üye ol.İzlerken rahatsız edici değil. Kamera kullanımından dolayı sanırım. Ama bir şeyler olsun diye bekliyordum. Beklenti karşılamadı. Tekrar izlenmez. Değersiz,.
Cevap yazmak için üye ol.Harika bir site burası. İzleyiciyi rahatsız eden reklam fırlamaları yok. Sistem aksamadan çalışıyor. Bir dizi ilgimi çektiği zaman hemen buraya bakıyorum, varsa buradan izliyorum. Neyse, sürekli takipçiler farkındadırlar zaten. Diziye gelince… Bir Yahudi yirminci yüzyılda ortaya çıktı ve zenginlere dedi ki: “İnsanlar ihtiyaçlarına göre alışveriş yapıyorlar, ben onlara derin duygularının tahrikiyle alışveriş yaptıracağım.” Zenginlerin ilgisini çekti. “Tamam” dediler. Ve dediğini yaptı, insanları azdırdı. Derin duygular dediği dayısı Freud’den alıntıydı. Bizim literatürümüzde “heva” diye bilinen nefs arzuları yani. Biliyorum, uzattım biraz ama lazımdı. İşte bu dizi o adamın açtığı çığırın tipik bir göstergesi. Karunları daha da zengin eden sektörün ellili yılların sonundaki durumu. Bilmem farkında oldunuz mu, hemen hemen hepsi ahlaksız bu adamların. Para, şöhret, zina, aldatma gırla. Ellerine para geçen erkek, altına bir Mercedes, bir de metres çekiyor ve bunu hayatı yaşamak sanıyor. Bizi yönlendirenler de bunların devamı. Özgür birer birey olduğumuzu, kendi isteklerimizle tercihler yapıyoruz ama bu bir yanılsama, içtin içe manipüle ediliyoruz. Gerisini bu yazıyı okuyanların zekasına havale ediyorum. Saygılar…
Cevap yazmak için üye ol.
Harika bir site burası. İzleyiciyi rahatsız eden reklam fırlamaları yok. Sistem aksamadan çalışıyor. Bir dizi ilgimi çektiği zaman hemen buraya bakıyorum, varsa buradan izliyorum. Neyse, sürekli takipçiler farkındadırlar zaten. Diziye gelince… Bir Yahudi yirminci yüzyılda ortaya çıktı ve zenginlere dedi ki: “İnsanlar ihtiyaçlarına göre alışveriş yapıyorlar, ben onlara derin duygularının tahrikiyle alışveriş yaptıracağım.” Zenginlerin ilgisini çekti. “Tamam” dediler. Ve dediğini yaptı, insanları azdırdı. Derin duygular dediği dayısı Freud’den alıntıydı. Bizim literatürümüzde “heva” diye bilinen nefs arzuları yani. Biliyorum, uzattım biraz ama lazımdı. İşte bu dizi o adamın açtığı çığırın tipik bir göstergesi. Karunları daha da zengin eden sektörün ellili yılların sonundaki durumu. Bilmem farkında oldunuz mu, hemen hemen hepsi ahlaksız bu adamların. Para, şöhret, zina, aldatma gırla. Ellerine para geçen erkek, altına bir Mercedes, bir de metres çekiyor ve bunu hayatı yaşamak sanıyor. Bizi yönlendirenler de bunların devamı. Özgür birer birey olduğumuzu, kendi isteklerimizle tercihler yapıyoruz ama bu bir yanılsama, içtin içe manipüle ediliyoruz. Gerisini bu yazıyı okuyanların zekasına havale ediyorum. Saygılar…
33
0